ANASAYFA YAŞAMÖYKÜSÜ FOTOĞRAFLAR KİTAPLAR İLETİŞİM
  ENGLISH ΕΛΛΗΝΙΚΑ

KİTAPLAR

"Mehmet Yaşın kendisini köklerini arayan yersizyurtsuz bir kozmopolit olarak ortaya koyar... Parçalanmışlık ve ayrılık duygusu, onun dizelerinin altındaki en güçlü şiirsel dürtüdür. Anavatanında ve kendi ailesinde tanık olduğu ürpertici bölünmeyi sözcüklerle tamir etmek ihtiyacındadır. Birçok şiirinde Hıristiyan, Müslüman (ayrıca Eski Yunan ve Yahudi) dinlerinin terminolojisini aralarındaki birliği vurgulayan sembolik bir dil içinde kaynaştırır... Dili çok katmanlı ve tuhaftır. Türkçenin aynasından yansıyan ironi, tutku, umarsızlık, melankoli, coşku... İnce ve zekice söz oyunundan hoşlanır: Uyaklar, aliterasyon, sözcüklerin ses değeriyle yaratılan iç müzik ve kimi zaman yerel ya da kişisel anlamlar gizleyen kelimeler..."

- Ruth Christie
(İngiltere)

"Mehmet Yaşın'ın melez yazınsal kimliği, onu diğer Türk şairlerinden farklı kılıp, kendine özgü bir şair haline getiren yanıdır. Kullandığı dil ve üslup, sözcükler, şiirsel metafor ve imgeler, bunlarla yarattığı dilsel iç melodi onu diğer Türk şairlerinden kesin olarak ayırıyor. Türkiye'yi aşkın bir Türkçe şiir dünyasına aittir. Çok genç yaşlarda kendisine şiirsel sığınaklar araması gerektiğinden, şiire, şöhret için değil, hayatını idame ettirebilemek için bağlandı. Hem kişisel tarihinden, hem ülkesinin tarihinden ulaştığı kendine özgü şiir diline sonuna kadar sarıldı. Dizelerini özel bir üslupla birbirine bağlayan dili akıcıdır ve şiiri bütünsel olarak kapsar."

- Anthi Karra
(Yunanistan)
***
ESKİ BİR DENİZKIZI

Sağa dönüyorum bir rüya.
Uyku tutmuyor. Sola dönüyorum.
Bir şiirle yatıyoruz kucak kucağa.
Yumuşak okşayışlar... Kuştüyü
yorgan bastırıyor. Ve hafifliyorum, kendimden
kurtulacak kadar... Beyaz bir tay
ceylan bakışlı, binbir masal kanatli...
Oydu beklediğim. O, başkası olamazdı
karim, hayatimin kalan yarısı.
Artık huzur zamanındayız aşkın...
Bir uyku kadar ılık... Yeni başlayan bir şiir kadar
iyi hissediyorum kendimi
yalın, yael, güzel -
Bir gül... İmge yüklü anlam. Buradan başlıyor
dünya. Eski bir denizkızı
yakamoz saçlı, tuzlu kumsal kokuşlu...
Tefsir edilemeyen rüya.



BİZİM OLMAYAN GÜNLERİN ŞİİRİ

i
- Adın Estella mıydı senin
bizden önce bu evde yaşayan teyze
çocukların var mıydı senin
ve duvardaki bu resim
evlendiğin günü mü anlatıyor teyzeciğim.

- Adin Estella miydi senin
bizden önce
balkona çamaşır seren ellerin
fayanstaki parmak izlerin
ve odaları dolaşan sesin
teyze, teyzecigim.


ii
Dipçikle kırılan kapısın
yabancıları giydiren elbise
başkalarına aş pişiren tencere.

Eski bir fotoğraftan başka birşey değilsin
albümlerde bile kalmadı yerin.


iii
Seni görebilirsem bir gün
çok sevineceğim, pek çok.

Bütün fotoğraflarını saklıyorum küçük kız
- doğum günün iste
- yusuf ağacının altında üç mumlu pasta
- denizdesin Vakvak kardeşle
- el sallıyorsun arabadan
- annenle baban gülümsüyor sana
sen gülümsüyorsun bana.

Onları sana vereceğim küçük kız
ama zaman zaman burkulur yüreğim
tasalanırım,
savaşta öldürülmüşsen diye.


iv
Çok merak ediyorum,
kimdi bu kitabi okuyan Kıbrıslırum?
48. sayfada kalmış.
Belki o an savaşa çağrıldı
üstelik kitabın adı
"İnsan Asker Doğmaz"dı.

Anılarımız olsun isterdim senle
birlikte dondurma yemek
elin kesilince pamuk vermek
paltonu giyebilmek yağmurlu bir günde.
Ve bilesin isterdim şaştığımı kendime
- yarim bıraktığın kitaba
nasıl devam edebildiğime burada, böyle.


v
Kan kokuyor her yanım
kan.

Ben katil değilim
barışın benimle saksıdaki çiçekler
yatak örtüleri, sandalyeler
ve albümdeki fotoğraf
ben katil değilim.

Kan akıyor her yanımdan
kan.

Yaşasaydınız ve görseydiniz
ben katil değilim.



KIRLANGIÇ

Kimi zaman ağladığ'mı hissediyorum uykumda
nedenini bilmiyorum
ya da uyanıncaya kadar unutuyorum.
Gözlerimi ne zaman açmaya kalksam, patlıyor
gazete-flaşları. Artık su şiirden uyansam
ama çakıldığım yerde bir dilsiz gibi bağırarak
şiir çağırıyor  ş i i r  ç a ğ ı r ı y o r u m . . .
Bazense sevişiyorum yüzsüz birisiyle
belki de aklımda kalmıyor seviştiğim her kimse.
Çocukluğ'ma dönüyor bazı düşler
savaş çıkmamış oluyor, annemler ölmemiş
ne de bütün bildiklerim göçmüş...
Oysa öyle uzak ki bunlar istesem hatırlayamam
derken bir yerlere doğru uçuyorum uykuda
u ç u y o r   u ç u y o r   uçuyorum.
Ama kestiremiyorum nerede olduğumu
hangi şehir, hangi oda, hangi yatak
yüzümü ne yana dönmeliyim
ve kimin dilinde yanıt vermeliyim sorulara
düşümde. Uçan kuşları karıştırıyorum bir de :
Kumru muydu, yo'  tarlakuşu, kırlangıç mi yoksa
evet, sanırım bir kırlangıç
hani Lefke'de evimizin verandasında...
    [ e v i m i z  mi dedim?]
Kimi zaman ağladiğ'mi hissediyorum uykumda.



BİR HAYALET

(...) "Elen siteleriyle savaş bitsin", yazdılar diye
kendi savaşçıları tarafından öldürüldü
Fenikeli kitâbe yazıcılarının çoğu   -
Kalanlarsa ölüm tehdidi yüzünden ölü gibi yasamakta (...)

    Idalion'dan bir mezartaşı, MÖ 8.yy.

Ancak kendi hayaletim olarak dönebiliyorum evime.
Puslu aynalardan çıkarak. Fazla vaktim yok.
Pencereleri açıyorum, karanlıkta, yıldızışıklar
doluşuyor eviçime. Perdeler silkeleniyor,
kitaplığı örten çarşaflar. Tozlarını almalıyım
aile fotoğraflarının. Cama nefesimle hohlayarak.
Çok-dilleri susturulan bu evin İntikam Melekleri
yazma sözü alır, içine her girenden.
(Bütün bu savaşlardan. Ulusal olan her şeyden. Dilden bile.)
Büğülü sözcükler gibi serpilsin karınca-tozu
naftalin. Yerleri siliyorum. Sonra kapıları
kilitleyerek kayboluyorum, yine, kimseye görünmeden.
     Bir hayalet... Beni öldürtemezler.



SAVAŞ ZAMANI

İçimden konuşurdum işitilmesin diye
gören de bilgelik sezerdi sessizliğimden!
Gizlenmesi gerekirdi çünkü tehlikeliydi Türkçe
Elence desen kesinkes yasak.
Tetikte beklerdi birer makineli-tüfek gibi
beni kurtarmak isteyen büyükler
zaten o zamanlar gönüllü askerdi herkes.
Ve ders kitaplarının ince bıçak-açacağına benzeyen
İngilizce, ortada dururdu öyle,
zorunlu durumlarda konuşulacak bir dil olarak
özellikle de Elenler ile.
Hangi dilde ağlayacağımı bile şaşırırdım çoğu kez
yabancı da değil, çeviri bir hayattı yaşadığım
anadilim başkaydı, anavatanım başka
ben derseniz bambaşka.
Daha o karartma günlerinden görünmüştü
hiçbir ülkenin şairi olamayacağım
çünkü azınlıktım ve 'özgürlük'
hiçbir ulusal sözlüğe sığamayan bir sözcüktü...
En sonunda üç dil birbirine girdi şiirlerimde
ne Türkler duyabildi içimden geçenleri
ne Elenler, ne de Öbürleri -
Ama kınamıyorum onları, savaş zamanıydı.



ANASAYFA YAŞAMÖYKÜSÜ FOTOĞRAFLAR KİTAPLAR İLETİŞİM