ANASAYFA YAŞAMÖYKÜSÜ FOTOĞRAFLAR KİTAPLAR İLETİŞİM
  ENGLISH ΕΛΛΗΝΙΚΑ

KİTAPLAR

"Şiir ve edebiyat yoluyla anlatılanlar başka biçimde anlatılamaz. Bunu düşündüren Mehmet Yaşın'ın son şiir kitabı Adı Kayıplar Listesinde. Şair yine şiirsel izleğindeki o parçalanmışlık anına, bir ülkeyle birlikte kişiye ait hayatın, bir yaşam biçiminin de ortadan ikiye yarıldığı o dönemlere gidiyor.  Ama bu kez genel acıların dışında, sanki bir kayıt memuru gibi tek tek, dize dize yitiklerinin hesabını tutuyor... Onun şiirlerini, duyarlıklarınızı ölçmek için okumalısınız."

-- Turgay Fişekçi

***
DAKTİLO

Beyaz boksör-don giydiğini hatırlıyorum ve orasını
karıştırmasını... Sanırım onunla ilgili en yakın hatıram bu.
Ortalığa gelişigüzel bırakılmış kâğıtları,
ya da boksör-donu... Tam boşluk da sayılmaz, lekeli bir beyazlık.
Bana bir şey kalmalıydı ondan.
O gün bu daktiloyu seçtim : '50 modeli, a-klavye. Tuşları
güç bela kımıldıyor ve eğri basıyor bazı harfleri.
Ama hayal ettim ki, gençlik şiirlerini yazmış olmalıydı onunla
parmakları titreyerek âşktan-
ve sonra, büyüdüğümde, bana armağan etmişti
ilk sevgili daktilosunu.
Onu baş köşesine koydum odamın, şık bir fanusla aydınlatıp...
Ve herkese anlata anlata ben de inandım
kendime uydurduğum anıya.
Aslında kaçmak için o, iğneden ipliğe her şeyi satıp savarken
sokağa yığdığı çer çöpten çıkarmıştım
şu daktilocuğu. Alelacele,
-atık meyve çekirdekleri üstüne konan ürkek bir serçecik gibi-
bir şeyler çaldığım görünmeden...

                                               Londra, 2000



ŞAMDAN

      Poly'e
      -ve Haytice Hanım Nene'mi anarak-

Molohiya : Melikin yemeği, ağzına layık
firavunların. Ve Polyksenia
has zeytinyağı sürer sabahleyin vücuduna.
Atina kazan ikimiz bir kepçe
bi' paketçik molohiyanın hatırına... Hepsi
seni hatırlamak için ey sevgili İskenderiyye!
Ağız tadıyla geri gelsin diye ilkgençliğ'miz
hiç değilse hayalen... Mumışığında
Mısır işi gümüş takımlar ve üç koldan şamdan
kuruldu sofra... Pirinç pilavı, gabbar turşusu
bademli helvası da yanında.
Ve yadigâr örtülerden bir türlü silinemeyen
mum damlacıkları... Birden hatırladım :
Osmanlı devleti silindikten yıllaaar sonra bile
"Osmannı tebeasıyım" derdi
misak-ı milli dışında kısılan büyükannem

       İpçizâde'nin Haytice Hanım
Lefkoşa şeherinde, Sarayönü'nden.

                         Ruhuna.


                                      Atina (Londra), 1997


DEFNELERİN EFENDİSİ i.

Az önce Yorgos'a telefon ettim nerede kaldılar diye.
      [Larissa'daymış, Bizans
yazısını sökmeye çalışıyormuş bir taştan, Kybele ve Maria'yla.
Geçen yıl bombalanmış bir Mevlevi yatırında taş,
ansızın açılan dehlizindeymiş Osmanlı mahzenine girişin.]
Biz de akşama Rodos'a dönecektik, dedi.

Bilmiyorum dönebilecek kaç yolcusu kaldı şu geminin
yeniden Levantiya seferi için      [Polykseni,
ilkokul müdürümüz Savalaş bey ile ablası Mürüde'anım,
yani Miranda teyze, daha birkaç Selânikli,
Angelikiler, Büyükada'da kapalı duran
aile-evine ayda yılda bir dönebilen komşular...]     Biz ruhlarız
yıldızı söndürülmüş bir hayattan kala kalmış ışık havada,  s u d a

bir taşın hikmetiyle halka halka dönüyoruz kendi boşluğumuzda.

Aman, dedi bir ses Yorgos'la telefonlaşırken
"Duvara dikkat!" Hâlâ çökmeye devam ediyor Bizans ve biz
döner-merdiven boşluğundaki taşa kazılı yıldız, haç
ve ay.      [Türkedönmüş, Elenedilmiş o Rumi ruhlar, döne
döne Karaman'dan gelme bir Mevlevi'nin İngiliz kızıydı annem
bir tarafı Âhi, şûaradan Müftü Raci Efendi'nin angoniciği
öbÜr tarafıysa sapsarı toprakağasıydı Vaatedilmiş Topraklar'dan
Paris'e dönerken Lüzinyanların düşürdüğü.]
Atalasa Çiftliği'nde döne döne karga kovalarmış "Ata Halası
Atahalası!.." Efendiler sıkıldım sizin efsanelerinizden
işte bu da benim söylencem.


DEFNELERİN EFENDİSİ  ii.

Kır denizatının sırtında balıkpulu zırhıyla Hızır
gibi yetişti bir telefonla Yorgos, azizim: Henüz yoldayız, dedi,
sonra uzun konuşacağız. Yeşil sulak bir yerde
keçilerin beklediği kayalık bir geçit var,
hani kurtarıcısını bekler bir şövalye, hurma, harup
ve defnelerin efendisi. Tamam dedim, bekleyeceğim.    [Tanrım,

ben çok yalnız biriyim.]


ΔΕΦΝΕΛΕΡΙΝ ΕΦΕΝΔΙΣΙ iii.

Κεσκε ωλουμσουζλουκ οτυ γεσερμεσεγδι μεζαρημ? ιτζινδε,
ωλεμιγορυμ, δεδι Χηζηρ, γετισεμιγορυμ ωλουμε, ωλδουρουλδουγουμ χαλδε!
Κιατιλι μι ιζεζαλανδηριγορ Αλλαχ, πενι μι... Ωλεμιγορυμ ιστεσεμ δε.

Ve sonsuz uykumda sözcükler harflerini giyinmiş görünüyordu bana,
μεγερ πιρ πασκα ζαμανδα μπυλυνμυστυμ υγανδηρηληνιζα.

Yalnızdım, ama beni tanıyormuş gibi yapıyorlardı etrafımda.


DEFNELERİN EFENDİSİ iv.

     [Hâlâ buradayım... ama burası neresi?]
Kendi kendine Bekleyen Prenses'im ve onun şövalyesi
atıyla kaybakarışan ben ejderhanın ta kendisi.

Ejderi öldürsem ta kendisi olacağım ejderin
kendimi öldüreceğim gücümü ele alabilmek'çin.

Resmedilmiş her şeyim: prenses, kule, sulak vadi,
dansedercesine yaklaşan hızır gibi şövalye, ejderle dansederce...
mızrak, firfiri harmanisi ve cebindeki gözükmez telefonu.
Tek kişilik boş bir masayım, yakılan masal kitaplık
ve duvara asılı kalmış imzalı bir şiir
     [Yorgos, ben nereden çıktığı belli olmayan bir şiir...]
Her türlü denetim-dışında ölüm gibi bir şiir
beni öldürten kötü kalpli kralın artık ölümle tehdit edemediği,
ejder-dişlerinden doğma ölümün özgürleştirdiği.

Kanatlıbalık hayaletleriyle dansediyoruz havada
usulca gelen tenteli deniz ve defne kokusu suda.

     [Kayıptayım Ben, kayıpla bir, içimdedir kayıp, içindeyim.]

Evren Nil'e dökülüyor, ruhlarla dolu boşlukta yeşil
denizoğlanıyım, gövdesi kaybolmuş kuyruk gibi dil


                                               Betlehem-Antakya-Karor köyü/Yukarı Nil-
                                               İskenderiye-Londra, 1999-2000
ANASAYFA YAŞAMÖYKÜSÜ FOTOĞRAFLAR KİTAPLAR İLETİŞİM