GECE OTOBÜSÜ
Barış'a
Korkunç bıçak yaralarıyla yatıyordu kadınlar
hiçbir durakta durmadı otobüs
dehlizlerdeki çığlıklara kapılar'nı kilitlemişti
üst katta oturanlar
Hoş ürperişlerle seyrettim her gece aynı filmi
ve her gün gizlice ezberleyip rolümü
sıramı bekledim
görmek için perdedeki yüzümü -
ücretini ödeyerek girdim kendimden içeri.
Gece öptü alnından, dudaklarından
kapıyı açarak gösterdi yerini
-ne dişiydi ne erkek-
teni uyandırmaya üretilen naylon bebekler
kızıl içkilerle şehvetin evini tavaf ettiler.
Adımız soruldu -bulamadık-
karanlık kanatlı atlarla kaçırılmıştık kendimizden
giysiler'mizi değiştirmişti gece
ve yaldızlı pullar takarak saçlarımıza
uçurmuştu yeraltına.
Korkunç bıçak yaralarıyla yatıyordu kadınlar
hiçbir durakta durmadı otobüs
Londra, 1988
Nargileli Şarkı
O eski Ramazan akşamlarında
yüzük değil, yüz okka kadar
eniştem çıkardı kahve fincanından.
Burnuma tümbek kokusu geliyor
bu keyifli, nargileli şarkıdan.
Uzak gözlüğ'nü takardı eniştem
Törkiya Havadisi dinlerken radyodan
aslında Ayaklı Gazetta'ydı Salisanım da
ama Antensiz TV oldu sonradan.
Burnuma tümbek kokusu geliyor
bu keyifli, nargileli şarkıdan.
Artık kalmadı Yenişehir'de
öyle güzel tel kadayıf yapan.
Yenişehir/Lefkoşa, 1986
Marika'nın Mustafa
Bahçıvanevinin çiçekli cam penceresi
sakın ele verme beni
saydam çiçek-göbeğinden gördüm ikisini
çiçekli cam penceresi.
Şıpır şıpır Mustafa çıplak banyodan çıkmış
gerinip sallanıyor, önünde dikilmiş
Marika'nın -
Şu Mustafa deli galiba
istifini bozmadan çıplanıyor karısı da.
Pencerenin içindeki küpeçiçeği
sarmaş dolaş çırılçıplak yuvarlanırken
bir bebecik gibi ikisi
ne Elence ne Türkçe kuşdilleri
küçük küpeçiçeği
anlamadım hiçbir şey
küpeçiçeği
kulaklara küpe yap inil inil söyledikler'ni.
Marika'nın Mustafa deli
Marika ondan deli, kulakları küpeli.
Yenişehir/Lefkoşa, 1986
Nâr
Alev alev bir ateş çiçek açması
yanmaktan mı korkar adı yangın olan
taçyaprakları ilkyazın yalazları
nâr ağacıdır işte onun adı.
[Ağustosböceği kadar saydamlaşarak
çağıracak bir şarkımız olmalı.]
Hep sakınarak seyrettiler gözalan nârları
kendi meyveler'nin ağırlığından
çok incindi o incecik dalları
nâr ağacıdır işte onun adı.
[Ağustosböceği kadar saydamlaşarak
çağıracak bir şarkımız olmalı.]
Yenişehir/Lefkoşa, 1986